Lizbon

30 Eylül 2014 · Zehra Arslan

Yazımın en başında hemen bu şehrin ve dahi Portekiz’in kesinlikle diğer Avrupa şehirlerinden ve ülkelerinden çok farklı olduğunu belirtmem gerek. En çok aklıma yer eden kısmı, kalker taşından yapılmış sanat eseri kaldırımları. Hepsi kübik şekilde kesilmiş milyonlarca kalker taşından oluşan kaldırımlar 19.cu yüzyıldan bugüne kadar gelmişler. Portekizli’ler kaldırım taşlarının kayganlığından biraz şikayetçiler ama bana sorarsanız tam bir sanat harikası. Tejo nehrinin Atlas Okyanusuna döküldüğü kıyıda yer alan Lizbon’a yakışır şekilde bazen deniz dalgasını, bazen de bir deniz canlısını veya bir çiçeği kaldırım taşlarında görebilirsiniz. İlk defa bir şehri anlatmaya kaldırımından başladım düşünün artık beni ne kadar etkilemiş. Lizbon Portekiz’in başkenti ve en büyük şehirlerinden biri nüfusu yaklaşık 3 milyon. Bu size Portekiz’in büyüklüğü hakkında bir bilgi verir sanırım. Lizbon’u yürüyerek çok rahat dolaşabilirsiniz. Diğer Avrupa ülkelerine göre oldukça yumuşak, hatta tam Akdeniz bir iklimine sahip. Ocak ile Mart aralığı dışında neredeyse her mevsim ziyaret etmek uygun olabilir.

Lizbon

Lizbon’da aklımda yer eden ikinci önemli şey sarı renkli tramvayları. Bu vagonlar neredeyse bütün şehri turluyorlar. Tramvay 1873 yılından bu yana Lizbon’da varolan bir ulaşım aracı. Bugün hala önemini yitirmemiş çünkü bazı bölgelere sadece bu küçük vagonlar ulaşabiliyor başka bir aracın geçmesi hayli zor. 28 nolu tramvaya binerseniz güzel bir şehir turu atıp şehrin bir çok bölgesini görebilirsiniz. Böyle bir gezi için bir gün geçen bir bilet aldığınızda istediğiniz durakda inip sonra tekrar binerek şehrin değişik bölgelerini gezebilirsiniz.

Lizbon

Her zaman olduğu gibi şehrin en zarif yeri eski şehrin bulunduğu bölüm. Yani Alfama bölgesi. Bu bölgede oldukça güzel bir seyir terası mevcut buradan Tejo nehrini ve şehrin bir kısmını görmek mümkün. 1755 yılında şehir büyük bir depremle sallanmış ve ağır hasar almış. Bu yıkımdan Alfama bölgesi en az hasarla çıkmış. Bu nedenle bugün şehrin hala en güzel ve en nostaljik bölgesi. Kalker taşı döşeli dar kaldırımlar, dar sokaklar oluşturmuş ve bu sokaklarda karşılıklı evlerin kapıları birbirlerine açılıyor. Bizim ülkemizde olduğu gibi sokakda yaşam ve komşuluk var Alfama’da. Hatta bazen Mardin’i hatırlatan şehrin bazı yerlerinde zarif kemerli geçitlerle birbirine bağlanan sokaklar mevcut.

Lizbon

Eski şehrin sokaklarında dolaşıp minik kahve dükkanlarında kahve içmek keyif verici. Sokaklarında tramvayların dolaştığı bu şehrin bir de sokak asansörleri var. Hemde nasıl estetik, eski şehirde dolaşırken bu asansörü mutlaka göreceksiniz. Turistler önünde kuyrukda bekliyorlar. Biz çok beklemeyi göze alamadık ama mutlaka görüp bir kaç kare fotoğrafını çekin derim.

Lizbon

Lizbon’da, İstanbul gibi 7 tepe üzerine kurulmuş bir şehir. Tramvaylar da bu dar ve yokuşlu tepelere tırmanıyor veya iniyorlar, her tepeyi aştığınızda oldukça güzel fotografik manzaralar görüyorsunuz. Alfama’da yukarıdan gördüğünüz okyanus kenarına inmek isterseniz 15 numaraları tramvaya binerek Belem’e gidebilirsiniz. Burada Portekizli’lerin denizcilikdeki başarısını gösteren büyük bir heykel ve hemen ardında Avrupa’nın en uzun asma köprüsü olan eski ismi ile Salazar yeni ismi ile 25 Nisan Köprüsü ilk göze batanlardan. Köprü rengi ve şekli ile Golden Gate köprüsünü andırıyor, köprünün ardında ise şehri kutsar gibi kocaman bir haç dikilmiş. Ancak burada görmenizi en çok tavsiye edeceğim 2 yapı var. İlki okyanusun içine inşa edilmiş olan Belem Kulesi. Şehri düşman saldırılarından korumak için inşa edilmiş bu kulenin kara ile bağlantısı bir tahta köprü ile sağlanıyor. Gel git zamanlarında kule bazen karada kalıyor bazende okyanusun içinde dalgalarla boğuşuyor. Fotoğraf çekmek için ve tarihe tanıklık etmek için bir başka yapı da Jarenimos Manastırı. Yapı Belem Kulesine çok yakın geç gotik döneme tarihleniyor ve nefes kesici bir estetiğe sahip. Bu manastırı mutlaka hem dıştan hem de içeriden görmelisiniz. Manastır 1983 yılında UNESCO dünya mirası listesine alınmış. UNESCO korumaya almışsa mutlaka burada çok güzel bir değer var derim her zaman ve bugüne kadar hiç yanıltmadı UNESCO sağolsun.

Lizbon

Portekiz deyince akla gelen bir başka şey de Fado. Bu müzik türü 19. Yüzyılda Portekiz’li balıkcılar tarafından söylenen biraz ağır, yanlızlığı anlatan bazen melankolik olabilen şarkılar diye tarif etsem çok yanlış olmaz sanırım. Bugün ise Fado Portekiz’de ve başka bir çok ülkede sevilen ve dinlenen bir müzik. Benim de severek dinlediğim bir tür. Buraya kadar gelmişken Fado dinlemeden gitmek olmazdı. Hemen bir Fado barda rezervasyon yaptırıp dinlemeye gittik. Gitar eşliğinde oldukça keyifli şarkılar dinledik. Bizim gittiğimiz Fado barda bir kaç farklı odacık vardı ve değişik şarkıcılar sahne alıyordu. Burada Fado dinlemek isterseniz bir bardak içecek dahil 10 Euro civarında bir para ödüyorsunuz ve yaklaşık 1,5 saat Fado dinliyorsunuz. Bir kaç yer adı vermek gerekirse O Faia, Clube De Fado, Adega Machado, Cascais Em Fado ve A Severa gidebileceğiniz güzel yerlerden bazıları.

Lizbon

Ne yenir kısmında Portekiz’in meşhur bir tatlısı var. Malzemeler bilinen şeylerden ibaret ama meşhur tatlısıya bir tadına bakmak lazım gelmeden. Yuvarlak şekilli milföy hamurundan yapılmış ve içinde hafif bir kreması var adı Pastel De Nata. bir çok yerde bulabilirsiniz. Portekiz genel olarak diğer Avrupa ülkelerinden daha ucuz bir ülke. Ne kadar ucuz olasa da bizim para birimimizle bize çok ucuz değil tabiki. Konaklama için hostel olsun tanımadığım kişilerle de aynı odada uyurum derseniz 20 euroya rahatça kalacak bir yer bulursunuz.

Lizbon

Yazımın en başında hemen bu şehrin ve dahi Portekiz’in kesinlikle diğer Avrupa şehirlerinden ve ülkelerinden çok…

azgezmis.com

Yorumlar

  • Lizbon’u gezmek için kaç gün ayırmalı dersiniz? Bir de konaklama için otel ya da bölge öneriniz olur mu?

    • Merhaba Gültürk Hanım,
      Lizbon’u iki gün içinde rahatca gezip bitirebilirsiniz. Konaklamak için Alfama bölgesini veya yakınlarını tercih edebilirsiniz.

  • Bu Zehra bir harika diyorum

    • Teşekkürler Sema’cım

Yorumunuz?