Sayda (Sidon)

29 Haziran 2010 · Hakkı Ceylan

Lübnan’ın 48 km güneyinde yer alan Sayda (Sidon) geçmişte olduğu gibi bugün de oldukça ilginç bir yer. 19. yüzyılda birçok batılı amatör arkeolog tarafından bu şehirdeki bazı eserler yurt dışına kaçırılmış. Bugün bu kente ait olan eserlerin bir çoğuna başka ülkelerin müzelerinde rastlayabilirsiniz. Sidon’a gittiğinizde görünen en büyük tarihi eser denizin içindeki kale. 13. yüzyılda haçlılar tarafından yapılan bu kale küçük bir yolla karaya bağlı. Kaleden bakıldığında şehrin bir kısmı ile limanı biraz yukarıdan görebilirsiniz. Sidon tarihini zengin kılan şey, bir çok kere fethedilip bir çok ulusun egemenliği altına girmiş olması. Tarihine göz attığımızda burada Persler, Finikeliler, Romalılar ve Bizanslılar yaşadığını görüyoruz. Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı  topraklarına katıldı ve yaklaşık 400 sene Türklerin idaresinde kaldı. 1. Dünya Savaşından sonra Fransızların kontrolüne geçen şehir 2.Dünya Savaşından sonra Lübnan’lıların olabilmiş.

Sidon şehrinin içine girdiğinizde malesef eskinin o değerli sokaklarına bugün estetikden uzak beton binalar yapıldığını görüyorsunuz. Belki de her bir beton yapının altında bir daha canlanmayacak bir tarih karanlığa gömülü duruyor. Persler zamanında bu şehir güzel bahçeleriyle ün yapmış. Bugün de şehre tepeden bakıldığında bir sürü muz bahçesi görmek mümkün. Sidon sokaklarında yanyana dükkanlarda hıristiyan ve müslüman esnaf komşuluk ediyor. Kimin hangi dine mensup olduğunu anlamak için müslüman olduğunuzu söylemeniz yeterli. Eğer dükkan sahibi müslümansa sizi oldukça sıcak karşılıyor yok değilse size fransızca hitap ederek biraz daha mesafeli  günaydın diyor. Sidon sokaklarında yürürken tatlıcı dükkanları dikkatinizi çekecek. Buranın en meşhur olan yiyeceği içinde bir çok değişik malzeme olan kurabiyeler. Kiminde ceviz, kiminde fındık var görüntüsü bizim poğaçalarımız gibi ama içi tatlı. Böyle bir dükkanın önünden geçerken bir esnaf bizi yanına çağırıyor ve birer tane tatlı veriyor. Hiç reddetmeden alıp yiyoruz dükkan sahibi Türk ve müslüman olduğumuzu söylediğimizde bizden çok cüzi bir ücret alıyor. Bu topraklarda kendimizi bir kere daha özel hissediyoruz bu hareketle.

Sokak aralarına giriyoruz, daracık ince koridorlar ve taş binalar bizi bu şehre hayran bırakıyor. Tıpkı Mardin’de olduğu gibi burada da sokakların içinde kemerli geçişler oldukça güzel ışık oyunları yaratarak güzel fotoğraflar veriyor. Görüntüler tıpkı Beyrut’ ta olduğu gibi burada da birbirine karışıyor. Bir duvar kiliseye aitken karşı kaldırımda Kur’an satan bir dükkan var. Yer yer Filistinliler’e rastlıyoruz bizi kralmışız gibi selamlıyorlar. Ellerine fotoğraflar alıp Filistin meselesini – anlamadığımız ama yüreğimizin çok derinlerinde hissettiğimiz bir dilde – anlatıyorlar. Hiç bir şey anlamasamda bu yüzyılda ki bu feryatlar ve insanlara yapılan bu ayıp, yüreğime işliyor. Kendimi bir an onların yerine koyuyorum. Ülkem yok, param yok, yarınım yok, yabancı bir ülkede sığıntı olarak yaşıyorum. Sonra kendime dönüyorum bu insanların acılarını görmek için para ödeyip gelip onları burada seyredip gidiyorum. Tıpkı kafesin içindeki her hangi bir şeye bakar gibi, üzülüyorum ama birşey yapamıyorum.

Sidon’da bir çok tarihin bir araya gelmiş olduğunu yukarıda belirtmiştim, bunun sonucu olarak ta bir çok değişik eser bu şehirde miras kalmış. El Franj Hanı bunlardan bir tanesi. II. Fahrettin tarafından yaptırılmış olan bu han dikdörtgen planlı ve galerili bir yapı. 19. yüzyılda bu bina Fransız Konsolosluğu olarak kullanılmış. Bugün ise rönevasyondan geçirilmiş halde turizme açılmış.

Sidon’a tepeden bakıp biraz daha iyi anlamak gerekiyor. Bunun için Ayn el-Hilve Tepesine çıkıyoruz. Sidon tüm gerçekliği ile önümüzde duruyor. İlk görünen Akdeniz’in uçsuz bucaksız manzarası ve hemen kıyısında yer alan bahçeler biraz daha içeride tel örgüler içinde kırık dökük, hatta bombalanmış binaların yer aldığı büyük bir alan görünüyor. Bu alan içinde yaklaşık 50.000 Filistinli mülteciyi barındıran Ayn el-Hilve mülteci kampı. Bu kampa anlaşma gereği Lübnan askerleri giremiyor içerideki güvenlik tamamen Filistinliler tarafından sağlanıyor. Burası Lübnan’da bulunan en büyük mülteci kampı. Kampa zaman zaman Israil bombalı saldırılar düzenliyor. Bazen de kampdaki gruplar kendi içlerinde çatışıyorlar. Bu kampa dışarıdan girmek oldukça zor, dar bir giriş kapısı ve önünde bekleyen silahlı askerler yayaları ve araçları kontrol ediyor. Biz de Ayn el-Hilve tepesine çıkarken bu kampa sadece tepeden bakabiliyoruz.

Zirveye ulaştığımızda bizi burada Bakire Meryem’e adanmış bir kilise ve merdivenle çıkılabilen heykeli karşılıyor. Kilisenin hemen yanında Lübnan’da gözümüzün alıştığı türden makinalı tüfekli bir askerler hıristiyan mezarlığının girişini koruyor.

Yolunuz Lübnan’a düşerse Sidon (Sayda) mutlaka görülecek yerler listenizde yer almalı. Gittiğinizde Sidon’un dar kemer geçişli sokaklarına girin ve kaybolun, her kaybolduğunuzda sizi başka bir güzellik karşılayacak.

Sayda (Sidon)

Lübnan’ın 48 km güneyinde yer alan Sayda (Sidon) geçmişte olduğu gibi bugün de oldukça ilginç bir…

azgezmis.com

Yorumunuz?